Gıda israfı ve tüketim çılgınlığına dikkat çeken “Ruhun Doysun” hareketi
Türkiye’de bugüne kadar yapılmış en kaliteli sosyal sorumluluk hareketlerinden biri olan’ “Ruhun Doysun” u ele alıyoruz bu ay…
Çevreye duyduğu hassasiyet bilinciyle ön plana çıkan Grundig, teknolojiden tasarıma, sürdürülebilir bir dünya için özel ürünler geliştirmeye devam ediyor.
Bu kapsamda Türkiye’nin en iyi şeflerinden Mehmet Gürs ile bir işbirliği başlatıyor ve “Ruhun Doysun” projesi için çekilen video serisiyle hem daha az enerji hem de daha az su harcanmasının yanı sıra yiyeceklerin uzun süre taze tutularak israfın önlenebilmesi adına tüketicilerin bilgilendirilmesi amaçlanıyor.
Herhangi bir didaktik amaç gütmeden, farkındalık yaratma amacıyla Youtube ekranlarına da taşınan seri videoları izledikçe kendimizi, coğrafyamızı, benzersiz doğamızı ve daha nicesini geciktirmeden keşfetmenin mutluluğunu hissediyorsunuz. Bölümlerin her birinin belgesel tadında olduğu “Ruhun Doysun”, sürdürülebilir bir yaşam hedefiyle hem kaynakların korunmasını hem de tüketim bilincinin artırılması için farkındalık yaratmaya çalışıyor.
Gezgin, iletişimci ve seyahat yazarı olan Okşan Bozkır Mirap’ın kaleminden bu özel harekete ithafen yazdığı ‘İyileştiren Turizm’ yazısına göz attınız mı?
İyileştiren Turizm
Bir sonraki seyahatinizi hem kendinizi hem de ziyaret ettiğiniz yerin insanlarını, doğasını iyileştirmek için planlamaya ne dersiniz? Eko-turizm’le tanışın.
Bilinçli tüketimi hayatımızın her alanında uygulamaya çalışıyoruz, seyahat alışkanlıklarımız da artık bu doğrultuda değişiyor. Doğayla bağ kurmak, geri dönüşümü alışkanlık haline getirmek, gezdiğimiz diyarlarda yaşayan insanların yaşam kalitesini artırmak, seyahatlerimizde de önem kazandı.
Kitle turizmi sonucunda “aşırı turizm” kavramının gelişmesiyle, aşırı kalabalıklar, seyahat ettiği bölgenin yaşam kalitesini düşürdü ve doğal kaynaklarını tüketti. Bu tür kavramlara karşılık olarak daha duyarlı ve sorumluluk sahibi seyahat akımları ortaya çıktı. Yeşil turizm, macera turizmi, doğa turizmi, kültürel turizm ve asıl konumuz eko-turizm de bunlardan biri.
Eko-turizm kavramı 90’li yıllarda ortaya çıktığından beri her geçen gün daha çok önem ve anlam kazandı. Eko-turizm, doğal alanlara karşı duyarlı olup, çevreyi, tarihsel ve kültürel mirası koruyan ve yerel halka sosyo-ekonomik imkânlar ve eğitim olanakları sağlayan bir turizm şekli. Eko-turizmden elde edilen kazanç da yine yerel ekonomiye geri dönüyor.
Dünyada ve Türkiye’de her bütçeye göre, çok farklı ekolojik seyahat seçeneği bulmak mümkün.
Türkiye’de TaTuTa (Tarım Turizm Takası), ekolojik çiftlik ziyaretleri tasarlayarak, ekolojik tarımı teşvik etmek ve sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlıyor. Şehirde yaşayan insanların ekolojik çiftliklerdeki yaşamı deneyimleyerek, ekolojik yaşam ile ilgili sorumluluklarını benimseyerek günlük yaşamlarında daha fazla uygulamaya almalarına olanak tanınıyor. Burada ürün yetiştirme, toplama, sulama, ekme, biçme, yöresel yemekler pişirme, zeytinyağı üretme gibi birçok iş keyifle yapılabiliyor.
Bir başka sürdürülebilir turizm merkezi ve organik tarım çiftliği ise Narköy. Narköy, eğitim odaklı bir çağdaş çiftlik ve otel olarak hizmet veriyor. Sürdürülebilir enerji kullanımının esas olduğu binaları bile düşük karbon ayak izine sahip, hafif çelik sistemi ile inşa edilmiş. Her ölçekte geri dönüşümlü ve doğal içerikli malzeme kullanılmış. Ayrıca, Narköy’de peynir ve ekmek yapımından doğada yaşam becerilerine kadar geniş bir alanda atölye çalışmaları da yürütülüyor.
Doğanın kucağında bir tatili özlüyor ama belirli konforlardan fedakârlık etmek istemiyorsanız, “ekokamp”, “ekolodge”, “eco glamping”, son zamanlarda giderek daha çok duyduğumuz deneyimler. Doğa dostu kulübe veya çadırların olduğu bu kamplar sürdürülebilir teknolojilerle enerji üretimi ve atık yönetimi sağlayarak doğayı korumak için çalışıyorlar.
Türkiye’de artık çoğu yerde bu tür tesisler bulunuyor. Akdeniz sahilleri (Olympos), Ayder Yaylası, Kaz Dağları, eko-turizm için eşsiz doğa, kültür, macera, dağcılık, fotoğraf ve gastronomi imkânları sunuyor.
Uzaklara gitmek isterseniz, Güney Amerika’da ve Afrika’da çok farklı ekokamplar deneyimlemek mümkün. Ecocamp Peru ve Patagonia Eco Camp çok etkileyici örnekler. Bu işletmelerde olmazsa olmazlar organik tarım, güneş enerjisi, plastik kullanımının en aza indirgenmesi, etkin atık yönetimi, yerellik ve mevsimsellik, adil ticaret kurallarına uymak ve yerel halkı eğitmek.
Kuzey Amerika’da dört noktada faaliyet gösteren Getaway, şehir hayatının kargaşasından, teknolojiden ve koşturmaktan sıkılanlara ormanda bir kaçış imkanı sunuyor. Instagram’da her deneyimimizi paylaşmak için çabaladığımız bu çağda, iletişimsiz kalmak mümkün olabilir mi? Çok da güzel olur! Üstelik yalnızlık, sessizlik ve doğanın keyfini çıkarabileceğiniz bu deneyimde, her konaklamanız için Getaway sizin adınıza bir adet ağaç dikiyor.
Lüks segmentte ise Maldivler’deki Soneva Fushi, Soneva Grubunun yavaş hayat felsefesini deneyimleyebileceğiniz çok özel bir ada. Otel misafirlerine “No Shoes, No News” (ayakkabı yok, haber yok) misyonu doğrultusunda sürdürülebilir, yerel, organik, eğitici ve eğlenceli deneyimler sunuyor.
koruma ve toplumsal güçlendirme projesine de destek oluyorlar. STK’lara destek olup, paranızın yerel halk ve kültüre, hayvanların korunmasına gittiğini garanti ediyorlar. Earthchangers sanırım en ilham verici seyahat platformu. Macera ve koruma programlarının bir araya geldiği bu çok özel turlarda doğayı korumaya katkıda bulunabilir ve dünyayı iyileştirmeye çalışan başkalarıyla bir araya gelme şansını yakalayabilirsiniz.
Bunlar sadece birkaç örnek, seçenekler çok bol, ilgi alanınız ve bütçenize göre seçim yapmak size kalmış. Ne yazık ki her moda akımda olduğu gibi bu akımın da rüzgarından faydalanmak isteyen aslında pek de sürdürebilirlikle ilgisi olmayan tesisler de kendini ekolojik olarak tanımlayabiliyor. Biraz araştırarak gerçekliğine kendiniz karar verebilirsiniz.
Okşan BOZKIR MİRAP
Kaynak: https://www.ruhundoysun.com/yazilar/iyilestiren-turizm/